Onunla yaşadıklarımızdan > Zülzele <
Zülzele = Zelzele = Deprem = Hareket-i Arz... Bizlerin artık
kabul etmeye fazlası ile mecbur olduğumuz çok ciddi bir gerçektir...
Neden zelzele değil de zülzele ?Bilindiği gibi türkçe 'de Zül: Horluk
, aşağılık , alçaklık anlamındadır. Zel: Ayak kayması ve yanılma anlamındadır.
E: Ünlülerin düz ve geniş olanı, ayrıca yeter anlamına gelen bir ünlem
edatıdır. Bu bileşime ve Üstada göre : Zülzele = Aşağılık yanılgıları,
geniş (yürekli) ve düz (akıllı) olan siyasi ünlülere yeter demiştir!..
HiT GRUP 40 YIL interaktif CD ROMunu yaparken CD ROM
- çoğaltıma girmeden önce sürekli sürmekte olan - son kontrollerden
geçmekte olduğu sırada, 7.4 kuvvetindeki zelzele başladı. Kontrol kurulunun
üyeleri arasında, hiç zelzele görmemişlerden, birkaç kez zelzele görenlere
kadar, muhtelif yaş ve baş gruplarından insanlar vardı. Bazılarımızda
heyecan ve korku üst limitlerinde zorlandı..
Ancak, başka konularda, çok organize bir grup olduğumuz
için, zelzele esnasında büyük bir panik yaşanmadı. Sadece, o ayın başında,
Üstat tarafından belirlenmiş yerde ve sonradan zelzele için hazırlanmış
olduğu anlaşılan, bir çantanın başında toplanıp, neticeyi bekledik.
Hattâ bu arada akıp giden zaman içinde, 45 saniyenin ne kadar müthiş
bir zaman dilimi olduğunu ve bu süreçte neler neler olabileceğini? Herkes
çok daha iyi anladı. Elektrikler devre dışı kaldığı için, HİT GRUP bünyesindeki
bütün UPS’lerin alarmlarının çalması, ilk kez bu ortama uymayan apsürt
bir müzik gibi kulaklarımızı rahatsız etti. Belki de o anlar her şeyin
sonunun geldiği anlar gibiydi. Buna rağmen Üstat, gayet soğuk kanlıydı.
Ve bizlere de bizlerin zarar görmeyeceğini, soğuk kanlı olmamızı tavsiye
etmekteydi.
Ne tuhaftır ki; biz o anların, Türkiye ve bizler için
ilk anlar olduğunu, yeni bir akılla hayata yeniden başlamamız ve Türkiye
için iki kat fazla üretmemiz gerektiğini, sabah yapılan zülzele toplantısında
anladık. Bu idrakin, insanî, iktisadî, sanayi, ticarî, vbg. boyutlarını
da, bu yazının sonunda yer verdik. Üstat, zülzele sonrası, işin boyutlarının
çok büyük olduğunu hemen anlamıştı. İlk söyledikleri böyle bir depremden
sonra aynı fay hattı üzerinde, daha büyük bir depremin olması ihtimalinin,
olmadığı idi.. Tekrar sallandık. Tekrar sallandık. Bu yazıyı yazarken
de, zaman zaman sallanıyoruz. Ama Üstad’ın haklı olduğunu da anlıyoruz.
Artçı tabir edilen depremler, ilk deprem kadar kötü olmadı. Kötü olan
şuydu. Üstat Türkiye’nin bu yaraları sarmakta, çok zorlanacağını da,
depremden iki dakika sonra söylemişti. Bu teşhis de doğru çıktı ve çıkmaya
devam da edecek...
Sabah yapılan zülzele toplantısında, şunu gördük ki;
HİT GRUP yönetiminin her türlü afet için, hazırlamış olduğu sıhhî, insanî,
ticarî, iktisadî, bir plânı vardı. Hatta büyük bina hasarlarında bile,
çalışmayı bir günden fazla aksatmayacak şekilde boş bekleyen, emniyetli
başka bir yerimiz bile bulunuyordu. Tabiatı ile deprem sigortası da
ihmal edilmiş değildi. Eksiksiz olarak bu kriz plânının gerekli bölümleri
devreye kondu. Ve hatasız olarak plân işlemeye başladı. Bu plânın içinde,
bu güne kadar bu müesseseye emeği geçmişlere dahî ulaşmak ve bir ihtiyaçları
varsa Onların yardımlarına koşmak da vardı. Tanrıya şükür ki buna ihtiyaç
kalmadı. Biz mütevazı bir kurumdan, HİT GRUP’tan söz ediyoruz. Büyük
bir devlet kurumu veya kuruluşundan, doğru düzgün çadırı bile olmayan,
yardım etmek bir yana yardımları bile kabul edemeyen, müflis KIZILAY’dan
değil.
Ve fakat çok sonra öğrendik ki; hepsinden daha önemlisi:
Üstat sigortacımıza “O ayın ortalarında büyük bir zelzele olacağını”
bu sebeple hepimizin sigortalanmasını ve mevcut sigortaların da zülzele
şartlarına uygun hâle getirilmesini dahî temin etmişti.
> Belki de bizim grubumuzu üstün kılan da işte bu
sırdı <
Üstat toplantıyı şu sözlerle açtı “- Ehliyet.. Sistem..
Basiret... Şu andan bilitibar, Türkiye’de başta devlet ve hükümet olmak
üzere, her yetkili, her birim, hattâ bazı sivil toplum örgütleri dahî,
bulundukları noktalar için, ne denli ehliyetsiz, sistemsiz ve basiretsiz
olduklarını?! Sergileyeceklerdir. Tek ümit ışığı, kendi konusunda organize
olan askerdir.. Ancak asker de bu konuda çaresiz kalabilecek durumdadır.
Zira, siyasi otoritenin boşluğu, herkesi çaresiz kılacaktır. Kaldı ki
hiç kimse, böylesine kritik birkaç fay hattı üzerinde otururken, bu
denli sorumsuz bir tedbirsizlik içinde olmaz. Olamaz..Türkiye’de ve
nerede ise. her konuda ehliyet sistem ve basiret olmadığı, bu kavramlara
önem de verilmediği için, inanılmaz cehalete ve rezaletlere şahit ve
Dünya milletlerine rezil olmaya da, hazır olalım” dedi..
Üstadın bu sözlerini de Türkiye’deki her birim ve birey
kısa zamanda haklı çıkarttı. Bizler de bu şekilde, yaşlı kurdun sürekli
“Ehliyet, sistem, basiret ” üzerine verdiği vaazların, önemini acı bir
şekilde ve daha etraflıca kavramış olduk. Üstat uzun konuşmasının sözlerini
şöyle bitirdi. “- Hafızası silinmiş olan Türk milletine, bu acı imtihan
da fayda etmeyecektir. Hemen alınması gereken tedbirler için dangalak
sürüleri, olması mukadder olan İstanbul zelzelesini de bekleyeceklerdir.
Çünkü bizi yönetenler vizyon ve projeksiyon özürlüdürler.
Köylünün milletin efendisi olup da, köylüler tarafından dışlanması
neticesinde, şehirlinin milletin beyefendisi olamadığı bütün toplumlarda,
kader nur topu gibi, felâketler doğurmaya gebedir.
Ne zaman ki dümen neferinden, ülkeyi idare edenlere kadar herkeste,
ehliyet sistem ve basiret aranır, ne zaman ki, köylü üretici vasfı ile
efendiliğini, şehirli de yönetici vasfı ile beyefendiliğini bilir; işte
ancak o zaman Türkiye’de kader doğru ve yeni bir defter açar.Ve bu deftere
güzel şeyler yazmaya başlar...” dedi ve toplantıyı bitirdi.
Yaklaşık hepimizde haklı tenkitleri kaldıramamak gibi
bir rahatsızlık vardır. Çünkü çoğumuz gururlu olup da hatasızlığa yöneleceğimize,
kibirli olup da hatalarımıza kılıf aramaya çalışırız. Önce bu huyumuzdan
vazgeçip, gerçekleri görmeye başlamalıyız. Zira, yakındığımız her şey
aslında bizim seçimlerimizin ürünüdür.
Bu interaktif CD ROM’u hazırlarken dahî, bazı kişileri
kırabileceğimiz konusunda çok ihtarlar aldık. Ancak gerçekleri açıkça
söylemekten de geri durmadık. Şu an yaşanılanlar da, maalesef ülke ve
insanımızın gerçekleridir. Bu acı ve amansız felaketleri yaratabileceklerin,
önceden suratlarına tükürecek kadar medenî cesaret gösterebilmiş olsaydık;
ölü ve yaralı adedimiz ve hasar bilançomuz, bu denli korkunç bir seviyeye
ulaşmazdı.
Şimdi insanî ticarî iktisadî sanayî siyasî vbg. açılardan
neler olacak? Veya nelerin olması lazım? Diye düşünmemiz ve tedbirler
almamızın zamanıdır. İnşâllah bu konularda az kusur ederiz. Üstada göre
durum aşağıda özetlendiği gibidir.
İnsanî açıdan: Türkiye insanının yaralarını çok
zor sarabilecek durumdadır. Psikolojik yönden ciddi bir şekilde sarsılmış,
milyonlarca insanımıza, sağlam kalanlarımızın, ciddi şekilde anlayış
ve yardım göstermesi gereği vardır. Bu kişilerin doğacak çocuklarında
bile, döl bilgileri etkili olacaktır. Bu geniş insan topluluğunu rehabilite
edebilecek bir alt yapının olmaması da, ciddi problemdir. Ve süratle
bu yapının kurulması gerekmektedir.
Ticari açıdan: Ekonomik krize dayanamayanların
çoğu önceden kepenk kapattığı gibi zaten yaptıkları işlerde ehliyet
sahibi olmayan, olması da mümkün olamayan diğer birçok ticarethane de
bu dönemde kapanacaktır. Esasen bunların tümünün kapanmasında hattâ
kapatılmasında, ciddi tüccarlar için büyük yarar da vardır. Ancak kapanmayanlar,
müthiş fiyat indirimleri ile büyük ve ciddi firmaları batmaya zorlayacaklardır.
Oysa Türkiye’ye ticaret yapanlar değil; ticaret icra edenler gereklidir.Ve
bundan böyle devlet, her türlü sanat sanayi ve ticaret erbabı için,
iş açma izini vermeden önce, aynen medeni ülkelerde olduğu gibi, ciddi
olarak ehliyet araştırması yapmalı, hatta liyakat imtihanları dahî açmalıdır..
Bilir bilmez, anlar anlamaz, herkesin ticarete veya sanayi dallarına
atılması kesinlikle önlenmelidir.
İktisadi açıdan: Ziyanların telafisi babında
iktisadi durumun kara kurum haline getirilmemesi şarttır. Fakat bunu
başarabilecek bir yönetimin ortada olmadığı da açıktır. Bizce bu işin
teknisyenlere bırakılması, hükümet edenlerin bu işe fazla karışmaması
yerinde olacaktır. Ve tekrardan vergi kanununun Dünya standartlarında
düzenlenmesi, vergilendirilmiş kazancın mükellef için kutsi olduğu kadar,
vergiden düşülemeyen giderler açığının da, devlete haram olduğunun anlaşılması
şarttır. Devlet kendi eli ile vergi mükellefini ahlâksız etmeye çalışmamalıdır.
Ancak daha büyük tehlike: Önceki kriz ve bu zülzele bu iktidar ile daha
büyük bir krizi tetikleyecektir. Ve o kriz Türkiye’ye çok ciddi zarar
verecektir.
Siyasi açıdan: İlk seçimde, bugün mecliste bulunan
tüm partiler gider. Halk bu partiler yerine, hiç umulmadık bir partiyi
seçer. İşte o zaman esas ve doğru zelzeleyi seyredeceğiz.
Neden Zelzele Değil de Zülzele? Bilindiği gibi
Türkçe’de Zül: Horluk aşağılık alçaklık anlamındadır. Zel:
Ayak kayması ve yanılma anlamındadır. E: ünlülerin düz ve geniş
olanı, ayrıca yeter anlamına gelen bir ünlem edatıdır. Bu bileşime ve
Üsta’da göre: Zülzele = Aşağılık yanılgıları, geniş (yürekli) ve düz
(akıllı) olan siyasilere (ünlülere), yeter demiştir!.
Not: İşbu yazı zelzele günlerinde yazılmıştır. 2006
Yılı itibariyle Üstadın ne denli haklı olduğunu şimdi hepimiz ve herkes
daha açık görüyoruz.Ama hala tedbir mafiş..İşte biz çılgın Türk'ler...
O ve Hepimiz