Onun dedikleri > Lisan ve Reklâm <
Lisan binlerce kelimeden şekil bulan ve insan oğlunun
anlamaya, anlatmaya, anlaşmaya çalıştığı her meselede, Ona müfit olacak
olan, büyük bir abide ve mükemmel bir çaredir. Şayet lisân olmazsa,
biz de adeta yok oluruz. Kaldı ki; yok edilmek istenilen milletlerin
> çok uzun zamandır ülkemizde olduğu üzre < önce dili sonra da dini
yok edilir.. Ve bu iş de genellikle, dil bilimciler ile din bilimcilere
yaptırılır.
Hukukçu olmasına rağmen, ısrarla öz Türkçe konuşmaya
çalışmasına bakarak, bizim Reis-i Cumhurumuzun, kaç kelime ile konuştuğunu
merak dahî etmiyoruz. Ancak, Fransa Reis-i Cumhurunun verdiği söylevlerinin
mecmuunda:10.176 kelime kullanmış olduğunu biliyor, buna göre de kendisinin
asgari: 11.000 kelime bildiğini tahmin edebiliyoruz. Aynı ülkede kapı
kapı süt satan adamların veya çocukların bile bildiği kelimeler, ancak
dört haneli rakkamlarla ifade edilebiliyor ise; O ülkenin cumhur reisinin,
bu ferasetine esasen şaşmamak lâzım gelir.
Aynı tarihlerde kelâmsızlık ve ifade edebilme, dolayısı
ile de irade gösterebilme aczinden dolayı, ana yasa kitabının havadan
bir kafaya ulaşmasını da, inkâr edememenin yanı sıra, idrak, insaf,
izan, itidal ve tabii muhakeme aczi sebebi ile günün başbakanının, yukarıdaki
hadiseden dolayı, Türkiye’ye biçtiği kadere de hiç şaşmamak gerekir,
diyoruz...
Kelime bilmek, sadece anlamayı, anlatmayı veya anlaşılmayı
değil; ondan çok daha önemli bir çok meseleyi çözümler. Düşünebilmeyi,
alternatif üretmeyi, çareler bulmayı, sürat, dikkat ve itidal ile ilerlemeyi,
ilerletmeyi ve aslâ kavga çıkartmamayı, sürekli uzlaşmayı, refahı, saadeti,
hattâ ebediyeti sağlar..
Şimdi çevrenize bir bakın. Reklâm verenlere çareler
sunarak, hedefler ihdas ederek ürettiği reklâmlar sayesinde, mamul veya
hizmetleri zirveye taşıyacağını iddia eden kişi veya kişiler, Yüz ile
İkiYüz kelimelik bir sözlük bilgisi içinde boğulup kalmış olan insanlar
değiller mi?. Ezcümle gördüğünüz reklâmların çoğu, çok bayağı sıradan
olmanın dahî çok altında, hattâ abuk sabık reklâmlar değiller mi?. Akl-ı
selîmi yerinde olan hangimiz? Öyle bir reklâmla sunulan mamul veya hizmetten
yararlanmak isteyebiliriz?. Veya yararlanmak isteyenler, o mamul ile
hizmete karşı, ne denli ciddi tavırlar içinde olabilirler ki?!.
Fransa’daki sütçünün lisan bilgisine, dolayısı ile de
öyle bir kişinin mantık yapısına bile sahip olamayan bu kişiler, kapitâli
veya mamulü veya hizmeti acaba nereye taşıyabilirler?. Kaldı ki, Siz
de İkiYüz kelime ile konuşan bir sanayici veya tüccar olabilir ve Sizi
doğrudan etkileyecek bu > lisan kısırlığı < meselesini, anlamıyor durumda
da bulunabilirsiniz... Bu vahim manzara, durumunuzu daha da zorlaştıracak
ve mutlak ki, işleri içinden daha da çıkılmaz bir noktaya vardıracaktır.
Nitekim biz bu durumlara, ziyadesi ile muhatap olmaktayız. Kaldı ki;
Siz ister yüz kelime, ister YüzBin kelime bilin. Bu saha, Sizin sahanız
olmadığı için, teslim olacağınız kişi veya kişilerin, kaç kelime bildikleri?
Ortaya çıkacak neticeler için, Sizin bu lisanı bilmenizden çok daha
önemli değil midir? Tabii önemli olduğu halde, reklâm adına ortada dolaşan
bu ucubeler nedir, o zaman?. Acaba onlar, her iki tarafın da, İkiYüz
kelimeyi aşamamış bir lisanla konuşabiliyor olmasının eserleri midir?.
Medyaya dikkat ederseniz, o İkiYüz kelimelik mantık
sayesinde, Türkiye’nin korkunç büyük bir felâkete, süratle sürüklendiğini
de fark edersiniz. Çevreniz zaten büyük bir felâkete taşınırken, hiç
değilse Siz o felâket ve sonrasının oluşmasına, hem de kendi paranızla,
kredi ve imkân tanımayınız. Hassaten reklâmı oluşturan lisan ve o lisana
bağlı mantık, cemiyeti gerçekten müspet ya da menfî etkilemeye, esasen
gayet müsait olduğuna göre: Siz hep müspet yanda kalın ki; aldığınız
neticeler de sürekli ve ebedî müspet olsun. Ve Size reklâm için sarf
ettiğiniz her kuruş, kâr olarak dönsün. Aksi halde, paranızı mahalline
sarf etmiş değil; sadece boşa harcamış olursunuz...
Haydar Volkan & Hepimiz