Onun derslerinden > Müşterilere <
Şayet Türk maarifi, her seviyedeki talebeye “neye göre?” sualini öğretmiş olsaydı; bugün Türkiye ve Türk milleti bloklar ve milletler arasında paylaşılamaz olurdu..
Genellikle bu milletin fertleri - kendilerine hiç - “neye göre?” sualini sormazlar. Keza bu fertler “-Bilmiyorum” demekten ve bilmediği bir şey için de tarif ve izahat istemekten utanırlar. Kullanma kılavuzu veya kitap da okumazlar. Yaşadığı şehrin haritasına bakmayı da bilmezler. Milyonlarca insan, kulaktan dolma etraftan görme usullerle yaşar. İstanbul nüfusunun henüz %8’i denizi bile görmemiştir. Dolayısı ile bu insanlar, çoğu zaman fahiş hatalar yaparlar. Tenkit eder ama tenkit edenlerden hoşlanmazlar.
Diğer taraftan bilmediklerimiz, bu sürat ve keşifler çağında her yeni gün bir çığ gibi artmaktadır. O oranda da, hatalarımız çoğalmaktadır. İşte bu hatalara göre Orta Asya’dan bu yana, artık güneşi kavurmamız gerekirken başkaları bizi kavurmaktadır. Bu tavrın doğal yansıması olarak, bazı yayınlarda ve reklâmlarda, uzun zamandır devam eden, bu tür fahîş hataları da görmek, medya ve reklâm sektörünü de iş çevrelerini de şaşırtmakta, rahatsız etmektedir. Bu durum 2000’li yıllar için oldukça şaşırtıcıdır. Çok Sıkıntı verici bir durumdur.
Bir tarafta ve her konuda, kabuk değiştirmeye çalışan, diğer bir tarafta ve her konuda, eski alışkanlıklarını aslâ terk etmek istemeyen, Türkiye’de bu hataları bazı başlıklarla aşağıdaki sebeplere bağlamak mümkündür.
01. Bazı iş adamlarının kendi durumlarını kesinleştirmeden önce, sadece hayallere temennilere dayalı olarak, reklâm firmalarını yanlış bilgilendirmeleri.
02. Dolayısı ile stratejinin yanlış plânlanması.
03. Hedef kitle için gereken reklâma, bütçenin yetersiz olması, bazen de gereğinden çok fazla harcanması.
04. Bazı kişilerin, halâ bu Milletin bir şey anlamadığını sanması.
05. Bazen hedef kitlenin iyi tanınmaması veya tanımlanmaması neticesinde, topluma verilen mesajların kültür ile kopuk kalması. Veya yapılan işlerin giderek halkı kültüründen kopartmış olması. Ve hedef kitlenin artık doğru tanımlanamaması.
06. Medya sayesinde giderek düşen seviyeye, düşen seviyeler ile ayak uydurulmaya çalışılması.
07. Birilerinin ömürlerinde hiç yaşamadıkları bir hayatın, metnini yazmaya çalışıyor olması. Birilerinin ömürlerinde hiç yaşamadıkları bir hayatı çizmesi ya da görüntülemeye çalışması.
08. Yaratının giderek donuk verimsiz kabız veya dijital bir kısır döngüye girmesi.
09. Serbest çalışan yapımcıların çoğunun yeteneksiz tecrübesiz hattâ bayağı olmaları neticesi: Reklâmcı ile müşterinin gerçek derdinin anlaşılamaması.
10. Teknolojik yetersizliklerin ve bilgisizliklerin bütünü.
11. İnsan kaynaklarına Seksen Yıl Millî Eğitimin verdiği değerin, ortama şiddetle yansıması.
12. Reklâm sektöründe, şiddetle piyasaya hakim olan, merdiven altının, hiçbir işi bilmemesi. Ve hiçbir konuda, uzak geleceğe atıfta bulunamaması.
Oysa bütün bu işleri, her seviyede yönetebilecek, akıl dirayet bilgi ve deha, bazen insanın beyninde, bazen insanın gönlünde, bazen insanın avucunun içinde bazen insanın elinin altında, bazen de oturduğu sandalye ile kendi arasındaki mesafededir.
Reklâm sektörünün haricinde, Türkiye’de ciddi başka bir sıkıntı da, yeni tip şablon insan sıkıntısıdır. Sektörlerin, kendileri için seminerlerle geliştirdiği, bu yeni tip insanlar, aldıkları bu Amerikanca bilgileri, ortam kültürüne uygulayamadıkları için, taraflar arasında uçurum giderek artmaktadır. Bu kişilerin profesyonellik adına başka sektörlerle yaptıkları işlerde tespit olunan tavırlarında, hata oranı giderek çoğalmakta, zaman zaman iş ahlâkına aykırılıklar dahî, bu şablon insanlarca profesyonellik ile tarif olunmaktadır.
Altını çizerek söyleyelim ki; Türkiye’nin 2001, krizine büyük ölçüde bu anlayış ve insanlar sebep olmuştur. Korkumuz (!.) bu şablon insanların pek yakında ve her yıl reklâm sektöründe, milyarlarca lira zararlara da sebep teşkil edecek olmasıdır. Henüz pek fark olunmayan bu durum, yarın ciddi çözümler bekleyecek, hattâ bu şablon insanları yetiştiren sektörler içinde, beklenilmedik problemler ortaya çıkacaktır. Zirâ bu şablon felsefenin ruhunda
“Dümdüz düşün”
“Bunları öğren ve tatbik et”
“Etmeyenlerin üzerinden geç”
“Yaşamak için öldür”
Mantığı yatmaktadır... Dünden yarına, reklâm önce lisâna ihtiyaç duyar. İnsanlar kelimelerle anlaşmak durumundadır. Ülkemizde lisân konusu ise, bir keşmekeş içindedir. Biz bile, yarı Türkçe yarı İngilizce, bir karmaşa yaratmak istemediğimiz için, çoğu işimizde ileri derecede zorluk çekiyoruz. Ancak dikkat ettiğimizde, sektörlerin kendi konularına göre 269 sayfa reklâmcılık lügati, 328 sayfa da bilgisayar lügati yaratmış olduğunu gördük.
Sadece devamlı değişen kelimeler yüzünden, bizler önce babalarımız ile sonra da çocuklarımız ile anlaşamadık. Bugünlerde ise, kimse kimse ile anlaşamıyor. Hattâ çoğu insan anlamadığı ve anlatamadığı için, birbirleri ile mahkemelik. Pek yakında ana lisanımız haline gelecek olan İngilizce’den yola çıkarak, ara lisanımız haline dönüşen Türkçe’ye Dictionary = Lügat = Sözlük = Sözcüklük gibi mi? ulaşacağız acaba.
Yakın bir gelecekte, iş dağıtanların çoğu şablon birer tip, reklâm ve multimedya sektörünün düşünce ve ifade lisânı başka bir milliyet, neticeye muhatap olanlar, bu milletin şablon olmayan ve ancak Türkçe bile öğrenememiş insanları olunca: Böyle bir karmaşada, acaba Kim kime derdini nasıl anlatacaktır?!. Malını nasıl satacaktır?.
Ciddi bir yol kalmayınca, maalesef seks gibi yaygın olan, bir kültür üzerinden, satış yapılmaya çalışılacaktır. Yaygın olmak bayağı olmaktır.. Yaygın olmak baygın da olmaktır.. Her zaman medya sektörü, Türkiye’nin yıkıcı, Reklâm sektörü ise; Türkiye’nin itici gücü olmuştur. Fert çıkarının, toplumun çıkarlarında olduğu anlaşılana kadar, bu durum, böyle de devam edecektir.
Reklâm sektöründe çoğu pırlanta gibi ama çok tecrübesiz, genç ve dinç arkadaşlarımız, görev başındadır. Bizim görevimiz ise; Onlara saygı ile yardımcı olmak, müşküllerini süratle çözmektir. Onların görevi ise, bizlerden çok daha zordur. Çünkü bu görevleri zarfında, içinde kendilerine ait bireylerin de bulunduğu, Türk toplumunun, yarınlarını görmek ve de bu toplumu korumak olacaktır bu görev.
Haydar Volkan