Geldim
37. : 06.. Bölüm
371. Kâinat’ını* kurup da, Kendi Dini’nin düsturundan*, hiç şaşar mı Allah?.
372. Üzümü bağı bahçevanı, şarabı kadehi sakıyı*, hiç karıştırır mı Allah?.
373. Din sebebi* ile Seni Cehennem, beni Cennet için yaratır mı Allah?.
374. Doğuştan Seni küfre*, beni sevaba* sokup da; sonradan yargılar mı Allah?.
375. Allah’ın tefriksiz* yarattığı kulları ile Adalet-i Hakk’ı* paylaşmaya geldim.
Kâinat : Ünivers. Yaratılmış olanların tümü. ( Açıklamaya bakınız. )
Düstur : Kanun
Sâkı : Kadeh içki sunan, su veren
Sebeb : Bir şeyin olmasını gerektiren başka bir şey, bahane
Küfr : Allah-u Azim-üş Şân’a ve dinine inanmama, O’na ortak koşma.
Sevap : Allah-u Azim-üş Şân tarafından ödülleneceğine inanılan iyilik
Tefriksiz : Ayırmama, seçmeme
Adalet-i Hakk : Allah-u Azim-üş Şân’ın adaleti
Allah Kâinat’ı kurarken her şeyin nasıl, ne şekilde ve ne zaman gerçekleşeceğini bilerek, tüm canlı ve cansız varlıkları yaratmıştır. Eşref-i mahlûkat olarak belirtilen insanın, yeryüzüne geliş zamanından İslâmiyyet’e varana kadar geçen sürede tapındığı güneş, yıldırım, tenasül uzvu gibi doğa ve doğa olayları ile ilgili her yol, aslında bir bulmacanın parçaları gibidir. Hinduizm, Budizm vbg. diğer bütün tarikler dahî, insanın sırasıyla kabul etmekle yükümlü olduğu, tüm semavî dinler ile asıl amaca, yani son kitaba insanlığı hazırlamak içindir. O’nun takdiri ile önceden belirlenmiş bir senaryodur bu. Hz.Adem’den İslâmiyyet’e kadar yaşanmış her şey, ilahî bir bütünün tamamlanması gereken parçaları, geçilmesi gereken kademeleridir. Ancak bu bütünlüğün imarı, çok uzun zamana yayıldığı için, bizim idrakimizle sebep sonuç ilişkilerinin farkına varmamız biraz zor olmaktadır. “Düstur” derken sadece Kur’an-ı Kerim’den değil, O’nun için olmuş, gelmiş geçmiş her şeyden bahsediliyor. Allah her şeye kadirdir. O düzenin böyle işlemesine karar vermiş ve bu düzenin varacağı son noktayı da yine Kendisi bilmektedir. Bu kadar büyük bir düzeni algılamakta yetersiz kalan insan aklı, manâ karmaşası yaşamakta ve her şeyin BİR ve TEK altında toplandığını görememektedir. Gerçeğin farkına varamadığımız, her şeyin BİR olduğunu kavrayamadığımız için, birbirimizi sırlayıp görüşümüzü daha da kör etmekle kavramları birbirinden ayırt edememekteyiz. Kâinatın yaradılışından beri insanlığın her mensubunun kaderine İslâmiyyet yazılmıştır. Hz.Musa zamanında doğanların Musevî, Hz.İsa devrinde doğanların Hıristiyan olması gayet doğaldır. Neticede tüm bu dinler, hepsini içinde barındıran İslâmiyyet için birer hazırlık niteliğindedir. Ancak Hz.Muhammet İslâmiyyet’in son din, Kur’an-ı Kerim’in de son kitap olduğunu bildirdikten sonra yeryüzünde doğan her insan, Müsliman olarak doğmakta ve Allah tarafından, İslâm’a dair dinî vecibelerini yerine getirmekle sorumlu tutulmaktadır. Hiç bir ayrım yapmaksızın yarattığı kulları ile Allah’ın adaletini eşit olarak paylaşmaya geldim.
38.
381. Gerçekte, benim faikiyyetim* ne olabilir ki? Ben doğuştan Müsliman’ım*..
382. Senin günahın ne olabilir ki, Sen halâ önceki matlûp* sınıflardansın?..
383. Oysa, Kâinat’ta* her doğan, doğar Allah’ın en son dini ile müzeyyen*..
384. Dinini değiştirdi ise; bir bilmeyen, Sen sabi* ve kendinden bîhaberken*..
385. Reşid* olduğunda, dön ki İslâm’a*; Senin ile birlikte rüşdü* tatmaya geldim.
Faikiyyet : Üstünlük
Müsliman : İslâm (selâm’dan) İslâm dinine mensup olanların hepsi
Matlûp : (Talep’den) İstenilen aranılan, doğru olan şey
Kâinat : Ünivers. Yaratılmış olanların tümü. (Açıklamaya bakınız)
Müzeyyen : Süslü
Sabi : Bülûğ çağına gelmemiş çocuk
Bihaber : Habersiz, haberi olmayan
Reşid : Ergin, doğru yolda giden
Rüşd : Erginlik
İslâm : (Selâm’dan) Yaradan’ın sonsuza kadar son olacak son dininden olan
381 : İstanbul: Nur-u Osmaniye camii kubbesi
382 : İstanbul: Kariye müzesi kubbesi
383 : Ayasofya camii mihrap kubbesi
385 : İstanbul: Selimiye Camii Kubbe ve minaresi
Ben doğuştan Müsliman isem olmayanlara karşı ne gibi bir üstünlüğüm olabilir ki ? Ya da önceki kitaplara inananların ne gibi bir günahı olabilir ki? Aslında aramızda hiç bir ayrım olmamalı, çünkü Hz.Muhammed İslâmiyyet’in sonsuza kadar sürecek nihaî din olduğunu bildirdiği andan bil-itibar, yeryüzünde herkes Müsliman olarak doğmaktadır. Ancak, kişi daha kendini bilemeyecek kadar küçükken gerçekleştirilen vaftiz vbg. işlemler sebebiyle başka bir dine geçiriliyorsa; 18 yaşına gelip rüştünü ispat ettikten sonra tekrar Müsliman’lığa dönmek o reşit kişinin sorumluluğudur. Gayrimüslim din adamlarının bu akıl ve vicdan dışı uygulamaları, insanlığın Hakk yolunda gönlünce ilerlemesinin önündeki çok büyük bir engeldir. Şair, aklını gerektiği gibi kullanmaya başladığında, asıl mensup olduğun inanca, İslâm’a dön ki; bir yetişkin olarak seninle din kardeşliğimizi ve din rüştümüzü paylaşabileyim diyor.
39.
391. Siyasidir, ticaridir, deliliktir, münkirlerin* din üzerindeki her türden tasarrufu*..
392. İnsanlığı hiçe sayarak, Allah’ın ziyafet sofrasını tekmelemektir, yaptıkları..
393. Tam tırmanmışken bir dağa, bir adım kala, zirveden* mahrum durulur mu?
394. Allah tahsilinin* son hocası*, son kitabı*, son sınıfının* kapısında uyunur mu?
395. Doğuştan cümle Müsliman* canı*, Hakk Tahsiline* davet üzre geldim..
Münkir : İnkâr eden, kabul etmeyen
Tasarruf : Sahip olma, sözün geçer olması, idareli kullanma tutum
Zirve : En üst, tepe nokta
Müsliman : İslâm (selâm’dan) dinine mensup olanların hepsi
Son Hoca : Şiirdeki > Hz. Muhammed (S.A.V.)
Son kitap : En son din kitabı olan Kur’an-ı Kerim-i Azim-üş Şân
Son Sınıf : Şiirdeki > İslâmîyyet
Hakk Tahsili : İlk kitaptan son kitaba kadar gelen ve son kitap Kur’an-ı Kerim
ile doruğa zirveye ulaşan, Yaradan’a ait din ve müspet ilm bilgileri.
394 : İstanbul: Topkapı Sarayı Kutsî emanetlerden S.A.V. Efendimize ait obje
: Suudî Arabistan:Kâbe-i Muazzama
: İstanbul: Sultan Ahmet Camii
395 : Suudî Arabistan: Kâbe-i Muazzama
Siyasî ve maddî çıkarlar uğruna Allah’ın İncil gibi bir kitabı üzerinde değişiklikler yapmak, insanlık ve Dünya üzerinde hakimiyet kurmak için dini kullanmak çılgınlıktır. İncil’in tahrif edilmesi, orijinalinin ise herkesten gizlenmesi, Kiliseler Birliği ve Vatikan’ın ticarî gelirlerinin devamını sağlama almak istemesinden başka, neye hizmet edebilir? Önceden Sekiz Haçlı seferi, şimdi de Amerikan Hükümeti’nin Müsliman’lara karşı izlediği saldırgan politika, Hıristiyan Birliğini Dünya üzerinde siyasî güç olarak kabul ettirme savaşından başka ne olabilir ki? Gerçek mutluluk Allah’a ulaşmakla mümkünken, insanlığın İslâmiyet’ten ve O’nun sunduğu nimetlerden kasıtlı olarak uzaklaştırılması çok ağır bir günah değil midir? Kâinat’ın kuruluşundan beri İslâmiyyet’e ulaşmak için hazırlanmış basamaklar olan doğaya tapma, ateşe tapma, puta tapma vbg. inançlardan geçip, sonunda tek Tanrı’ya vardığımız halde, nasıl olur da Allah’ın ezelî ve ebedî dini İslâmiyet’e inanmayı reddederiz? O’na ve yarattıklarına dair bütün gizi içinde barındıran Kur’an-ı Kerim’i ve O’nun elçisi olan Hz.Muhammed’i nasıl kabul etmeyiz? Doğarken Müsliman doğan, ancak sonradan gayrimüslim din adamları tarafından kasten dini değiştirilen, aslı Müsliman tüm insanlığı, artık gerçeği görüp Hakk tahsilini öğrenmeleri için davete geldik.
40.
401. Haşa*!. Davet O’ndan. Her mahrum-u İslâm’a* çare de O’ndan..
402. Zira, şeriat* çekirdek, tarikat* ise; meyvesidir ol cevherin*.
403. Şaşsa da, şaşırtılsa da insan, tarikattir* aslî* şerbeti beşeriyyetin*.
404. Bu sayede* İslâmiyyet, dönüp geleceği sadettir*, Mecusî* ile putperestin*.
405. Tabiî ki, Şerbet-i Turuk-u Ali’ye*, kevgir* ile su taşımaya geldim.
Haşâ : Aslâ, katiyen
İslâm : (Selâm’dan) Hz.Muhammed’in (S.A.V.)Efendimizin Rabb tarafından tebliğine me’mur edildiği/olduğu din.
Şeriat : Doğru yol. Yaradan’ın emri. Din esasları
Tarikat : ( Teraikten ) Allah-u Azim-üş Şân’a ulaşmak kastı ile tutulan yol.
Cevher : ( Cevahirden ) Maya, öz
Aslî : Esasa dair olan
Beşeriyyet : İnsaniyet
Saye : Koruma, sahip çıkma, yardım, gölge
Sadet : Fikir, niyyet, kasid
Mecusî : Ateşe tapan
Kevgir : Delikli süzgeç
Putperest : Puta tapan
Mahrum-u İslâm : İslâmiyyet’ten yana bahtsız nasipsiz kalmış/bırakılmış olan.
Şerbet-i Turuk-u Ali : Bütün tarikatlar Hz. Ali Efendimize bağlı olduğu için Ali Yolları denir.
Şerbet, sadece bir meşrubat değil, bilindiği gibi beton karışımına da
denir. Tarikat esasen bir şerbet ve meşrep işidir.
401 : Suudî Arabistan: Kâbe-i Muazzama’da tavaf
402 : Suudî Arabistan: Kâbe-i muazzama’da namaz
403 : İstanbul: Rum Ordoks Patrikhanesi Patriği
404 : Suudî Arabistan: Kâbe-i Muazzama’da namaz kılanlar
405 : Hz.Ali Efendimizin minyatürü
“Davet üzre geldim” sözü yanlış anlaşılmasın. İslâmiyet’in çağrısı, ta Kâinat’ın yaradılışının öncesinde elbette ki Allah tarafından yapılmıştır. Biz sadece O’nun yapmaya karar verdiklerine, bu şiir ile vesile oluyoruz. İslâmiyet’e inanmayanları doğru yola sevk edecek olan yine Allah’ın kendisidir. Kur’an-ı Kerim’de belirtilen kurallar silsilesi yani şeriat her şeyin kendinden çıkarak filizlendiği tohumsa, tarikat da bu çekirdeği kaplayan meyve gibidir. Nasıl ki çekirdek sert ve tüm etkilere karşı kapalıysa, şeriat da aynı biçimde ve olması gerektiği gibi katı ve kuralcıdır. Oysa, Allah’a ulaşmak amacıyla tutulan yol anlamındaki tarikat, şer’î kurallara sadık kalarak nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini, tıpkı iştah açan bir meyve gibi, daha cezp edici ve esnek bir biçimde anlatır. İnsanoğlu yeryüzünde var olduğu andan bil-itibar, semavî dinler gelmeden çok daha önce muhtelif dinleri, yani tarikleri benimsemişti. Bütün bunların amacı insanlığı İslâmiyet’e hazırlamaktı. Bu tarikler, bu inanış tarzları, zamanı geldiğinde yerlerini olması gerektiği gibi ilâhî dinlere bıraktılar. Ancak semavî dinlerin de içinde, şer’i kurallara bağlı kalarak farklı uygulamalarda bulunan tarikatlar vardır. İslâmiyet’te Hz.Ali’ye bağlı Onİki tarik mevcuttur. Ve her Müsliman da bunlardan birine mensup olarak doğar. Nasıl ki, her çiçeğin arıları cezbeden rengi, kokusu başka ise; tarikatlar da birbirlerinden farklı tatlardadır. Ancak çiçeklerdeki bu renk ve koku çeşitliliğinin asıl amacı, nasıl tozlanmayı sağlamak ise, tarikatların da hizmet ettiği nihaî amaç, farklı lezzetler hazlar vererek Allah’a varmak, vardırmaktır. Kainat’ta doğan her insan aslında Müsliman olduğuna göre; bir de tariki olduğu gerçeği ortaya çıkar. Şiirde “Tarikattır aslî şerbeti beşeriyetin” derken, Müsliman doğan biri dinden çıkarılsa ya da başka bir dine geçse bile, içindeki o şerbet, yani mensubu olduğu tarik, kişiyi sürekli kendine çağırır, aslına dönmesi için O’nu tetikte tutar. Ve şeriattan ziyade, tarikat şerbeti sayesinde insanlar, İslâm’a dönüp O’na varırlar. Bir tarik ehli olarak, Hz.Ali’ye öylesine gönül vermişiz ki; bu zor vazifeye hazır gelmişiz.
41.
411. Rabb’im* kıydı mı ki bana, ben nasıl kıyabilirim, bütün insanlığa?..
412. Ben nasıl dayanabilirim, Bir milletin* Bin milletmiş gibi kandırılmasına?..
413. Nasıl olup da Biz Bizi*, Biz BİR’i*, Biz Bir Dini, Biz Bir Milleti* bilemeyiz?..
414. Nasıl olup da Kâinat* BİR DİN’i* bilirken; şu Dünya üzerinde birleşemeyiz?.
415. Mükevvenat-ı Alem’e* sığmayan bu küfrün sahiplerini*, ikaza* geldim.
Rabb : Şiirdeki > Halik. Efendi, ev sahibi, sermaye sahibi.
Kâinat : Ünivers. Yaratılmış olanların tümü. (Açıklamaya bakınız)
İkaz : Uyandırma. Aklını başa toplatma.
Biz Bizi : Din kardeşleri olarak din kardeşlerimizi
BİR : Yaradan
Bir din : Kâinatın dini, İslâmiyet
Bir millet : Bir Halik, bir Resul ve (bir tek) son dine inananların hepsi
Mükevvenat-ı Alem : Evren
Küfrün sahipleri : Müsliman olduklarını kabul etmeyenler ve başkalarına da ettirmeyenler
415 : Papa
Kâinat üzerindeki her insan, Müsliman doğduğu halde, ben nasıl din kardeşimin dinden çıkarılmasına göz yumabilirim? Allah din sebebi ile hiç bir şekilde, birimizi birbirimizden ayırmadan yaratmışken, hepimiz İslâmiyet karşısında aynı muameleye tabî iken, ben nasıl olur da birbirimizden gayrı olduğumuzu söyleyenlere dayanabilirim? Biz tüm insanlık olarak nasıl olur da “BİR”e ait olduğumuzu göremeyiz? Allah’ın İslâmiyet aklı Kâinat’ı bir çatı altında topladığı halde, biz nasıl olur da şu küçücük Dünya’da birleşemeyiz? Müsliman olduğunu kabul etmeyen ve kasıtlı olarak diğerlerine de ettirtmeyen, Evren’e sığmayan bu inkârın sahiplerini uyarmak bizim görevimizdir.
42.
421. Ancak, İslâm’ın* şemsi* hep parlarken, Müsliman’ın* bahtı* hiç parlamaz.
422. Çünkü o Müsliman, o İslâm’dan nedense, pek fazla bir şey anlamaz?..
423. Anın çün* Müsliman’a da refiktir* Onİki yönde* Dergâh-ı Turuk-u Ali*.
424. Ve tabii Kur’an-ı Kerim-i Azim-üş Şân’a rehberdir*, her beyti* ile Mesnevî*..
425. Bu sebeple Dergâh-ı Mevlevî’de, Pay-i Türab-ı* Hayder Ali’ye geldim.br>
İslâm : (Selâm’dan) Yaradan’ın sonsuza kadar son olacak son dininden olan
Şems : Güneş
Müsliman : İslâm dininde olan
Baht : Talih, yazı, kader
Refik : Yoldaş, arkadaş
Rehber : Yol gösteren, kılavuz
Beyt : Beyit, İki mısradan meydana getirilmiş olan nazım
Mesnevî : Her beyti başka kafiyeli olan genellikle hikâye anlatımına uygun manzume . Hz. Mevlâna’nın en çok bilinen eseri
Dergâh : Tekke, dervişlerin ibadet ettiği ve genellikle bulunduğu yer.
Anın Çün : O’nun için
Onİki yön : Allah-u Azim-üş Şân yolunda O’na ulaşan Onİki tarike işaret eder
Dergâh-ı turuk-u Ali : Bütün tarikatların başı Hz. Ali Efendimiz olduğundandır ki; Şair tefriksiz bütün tarikatların dergâhlarını aynı zamanda Hz.Ali Efendimizin de dergâhı olarak zikrediyor.
Dergah-ı Mevlevî : Mevlevî dergâhı
Pay-ı Türab-ı Hayder Ali : Hz.Ali Efendimizin ayak tozu (Ebu Türab: Hz. Ali Efendimizin lâkabı) Ayrıca türab toprak anlamındadır. Hayder Hz. Ali efendimizin lâkabıdır. Mehmed gibi Ali Haydar ismi de zor taşınan isimlerdendir.
421 : Sabah saatlerinde Türbe külliyesi
423 : Hz.Mevlâna / Hz. Hacı Bektaş-ı Veli / Hz.Ali Efendimiz
424 : İstanbul: Topkapı Sarayı Kutsî emanetler bölümü Kuran-ı Kerim Kabı
: Mevlâna Müzesi objesi Mesnevî
425 : Hz.Ali Efendimizin minyatürü
İslâm’ın güneşi tüm Kâinat’ı aydınlattığı, tüm insanlığa ışık tuttuğu halde Müsliman’ın talihi ne yazıktır ki hep karanlık kalmıştır. Çünkü Müsliman İslâm’ı henüz tam manasıyla anlayamamış, O’nun kendisine gösterdiği ışığın ne anlama geldiğinin farkında varamamıştır ki; Müsliman’lığın ışığını daha da parlatsın. İnsan aklı şeriatı tek başına anlamakta zorlandığı ve çoğunlukla yanlış yorumladığı için, Hz.Ali’nin Onİki tarîki Müsliman’a yol göstermek için vardır. Aynı okulun öğrencileri, nasıl ki aynı dersleri okumaya mecbur oldukları halde, farklı karakterlere sahipseler, bütün Müsliman’lar da şeriatı bilmeye ve ona uymaya zorunludur. Ancak şahsî şerbetleri gereği, farklı tarikatları benimseyebilirler. Bu sebeple doğum sonrası dini değiştirilmiş bir Müsliman kardeşimiz, içinde şerbetini taşıdığı tarike mensup olmak isterse, zaten Müsliman olduğu için bunda hiç bir sakınca yoktur. Peygamber efendimiz göğe erdiği zaman sema’ eden bir ışık görmüştür. Gördüğü ışık nedir diye sorduğunda; Kendisine “Gördüğün Senden sonra Kâinat’a gelecek olan bir kitap sahibidir. Ancak peygamber değildir. Yazdığı kitapla Kur’an-ı Kerim’e ışık tutacaktır. ” denilmiştir. Mesnevî vakalar üzerinden örnekler vererek belirli durumlarda yapılması gerekenleri, Kur’an-ı Kerim’e sadık kalarak açıklar. Yani şeriata tabî kalarak kendi felsefesini ifade eder. Şu halimle tüm bunları açıklamaya çalıştığım halde, ben kimim ki? Mevlevî Dergahı’nda Hz.Ali’nin ayağının tozu bile olamam, daha fazlası benim haddim değildir. Benim gelişim ancak bu vasatta kalabilir.
Bölümler
halinde okumak için
<<< 05. Giriş. 07. >>>
01.02.03.04.05.06.07.08.09.10.
Açıklama.